Alex Callinicos, “biyolojik, ekonomik ve jeopolitik krizlerle karşı karşıyayız ama protestolar işe yarıyor” diyor.
Oz Büyücüsü’nde Dorothy “Artık Kansas’ta olduğumuzu sanmıyorum” der. 2022 bizim de aynı keşfi yaptığımız yıldı.
Önceleri, dünya ekonomisinin 2007-9 mali krizinden eninde sonunda kurtulacağı ve Covid pandemisinin normal işlerin sadece bir kesintisi olduğu konusunda kendimizi kandırabiliyorduk.
Artık öyle değil. Liberal ekonomi tarihçisi Adam Tooze’un deyimiyle, dünyanın eşi benzeri görülmemiş bir “çoklu kriz” ile karşı karşıya olduğu artık sıradan bir olgu haline geldi. Başka bir deyişle, birbiriyle etkileşim halinde olan biyolojik, ekonomik, jeopolitik birçok krizle karşı karşıyayız.
Daha doğrusu bu, kapitalist sistemin çok boyutlu bir krizidir. Bazı açılardan bu, Eric Hobsbawm’ın 1914-1945 yılları arasında “Felaket Çağı” olarak adlandırdığı döneme benzemektedir. Bu, Birinci Dünya Savaşı ile başlamış, bunu 1918-19 yıllarında 50 ila 100 milyon insanın ölümüne neden olan ve “İspanyol gribi” olarak adlandırılan pandemi izlemiştir.
Bu kez tam tersi oldu; önce Covid pandemisi, ardından da Ukrayna Savaşı. Ne mutlu ki, en azından bugüne kadar, ölü sayıları 100 yıl önceki benzerlerinden çok daha düşük. Ancak her ikisi de kapitalist sistemin sınırlarına ulaşmaya başladığının işaretleri.
Ukrayna savaşı ancak ABD ve Çin arasında artan rekabetin arka planında anlam kazanmaktadır. Hegemonik devlet olarak ABD, Batı kapitalizmini 1970’lerden bu yana ekonomik küreselleşmeyi sürdürmek için hayati önem taşıyan ilişkilerden koparmaya çalışıyor.
Washington, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın mamul mal tedarikçisi ve ihracatları için bir pazar olarak Çin’e ve ucuz enerji kaynağı olarak Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmaya çalışıyor. Bu durum ekonomik açıdan potansiyel olarak çok yıkıcıdır.
NATO’nun Ukrayna’da Rusya ile yürüttüğü vekalet savaşının da gösterdiği gibi, bu aynı zamanda çok tehlikeli. Batı medyası tarafından durmaksızın abartılan Ukrayna’nın askeri başarıları, Rusya ve ABD arasında bir nükleer tırmanma döngüsü tehlikesini arttırmaktadır.
ABD-Çin çatışması nükleer savaş tehdidini de beraberinde getirmektedir. Pentagon, Çin’in 2035 yılına kadar nükleer savaş başlıklarını 400’den 1,500’e çıkarmayı hedeflediğini bildirmektedir. Bu rakam, tahmini 5,428 nükleer başlığa sahip ABD ve 5,977 nükleer başlığa sahip Rusya’nın hala çok gerisinde.
Bu savaş başlıklarından az sayıda patlatmanın insanlığın büyük bölümünü yok edeceği düşünüldüğünde, önde gelen emperyalist güçler arasındaki silahlanma yarışı dehşet vericidir. Kaderimiz Washington, Moskova ve Pekin’deki bir avuç egemen sınıf politika yapıcı ve generalinin akılcılığına ve kendine hakim olmasına bağlı. Ancak mevcut çağı daha önceki Felaket Çağı’ndan ayıran asıl joker, doğanın kapitalist tahribatıdır.
Covid, kapitalist tarımın artan sanayileşmesinin ve vahşi alanlara nüfuz etmesinin bir sonucuydu. Bu durum, tehlikeli virüslerin bize ulaşana kadar tür atlamasını çok daha kolay hale getirdi.
Bu süreç, iklim değişikliği ve biyoçeşitliliğin çöküşü ile çok daha büyük ölçekte işlemektedir. Örneğin gıda enflasyonu Tooze’un “çoklu krizine” iyi bir örnektir. Pandemi sırasında tedarik zincirlerinin kesintiye uğraması, Ukrayna Savaşı’nın enerji ve gübre fiyatları ile gıda üretimi üzerindeki etkisi ve şiddetli kuraklıkların bir araya gelmesinden kaynaklanıyor.
Krizin farklı boyutları birbiriyle etkileşime girerek durumu daha da kötüleştiriyor. Bu felaketler zincirini kırmanın tek yolu direniş ve devrimden geçiyor.
Birkaç hafta önce medya Çin’in otoriter diktatörü olarak Xi Jinping’den korkuyla ya da sevinçle bahsediyordu. Ardından Sıfır Kovid politikasına karşı protestolar başladı.
Financial Times’ın haberine göre, “En çok dikkat çeken nispeten küçük ölçekli protestolar ve nöbetler… ülke genelindeki binlerce yerleşim yerinde yaşanan çok daha geniş çaplı bir isyanı maskeledi. Günlerce ya da haftalarca evlerinde kalmaya zorlanan insanlar, karantina emirlerine daha fazla itaat etmeyi reddettiler.”
Şimdi Çin hükümeti Covid kısıtlamalarını gevşetmek ve yaşlılar arasında aşılamaları artırmak için hızla harekete geçti. Protesto işe yarıyor. Ancak parçalı isyanlardan çok daha fazlasına ihtiyacımız var; sistemin kendisine yönelik kitlesel emekçi hareketlerine ihtiyacımız var.