1. Hamas ve diğer direniş örgütleri tarafından 7 Ekim’de başlatılan saldırılar, Filistin sorunu çözülmeden Ortadoğu’da barış olamayacağına dair bir uyarıydı. Ancak İsrail Devleti ve ABD’nin başını çektiği Batılı müttefiklerinin tepkisi yeni bir emperyalist savaş başlatmak oldu. İsrail Savunma Kuvvetleri’nin Gazze’ye yönelik saldırısı daha şimdiden binlerce sivilin ölümüne ve sıradan insanların yaşamlarında büyük bir yıkıma ve yoksunluğa yol açmıştır.
2. Liberal ve reformist soldaki pek çok kişi Hamas’ı kınama ve İsrail’in meşru müdafaa hakkını teyit etme konusunda hükümetlerinin takipçisi olmakta gecikmedi. Medyada yer alan vahşet haberleri seli 7 Ekim’de aslında ne olduğunu gizledi. Ezen ve ezilen çatıştığında tarafsızlık ya da eşdeğerlik söz konusu olamaz. Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını ve yerleşimci sömürgeci İsrail devletine karşı silahlı mücadele yürütme hakkını destekliyoruz.
3. Benjamin Netanyahu’nun yozlaşmış aşırı sağcı hükümeti, Biden yönetiminin de desteğiyle, 2020 yılında Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile imzalanan ‘İbrahim Anlaşmaları’nın ardından Suudi Arabistan ile ilişkileri ‘normalleştirmeye’ çalışıyordu. Siyonist yerleşimciler ve İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te Filistinlileri mülksüzleştirmeye ve sürmeye devam ederken Netanyahu Hamas’ı Filistin Yönetimi ile karşı karşıya getirerek Filistinlileri marjinalleştirmeye çalıştı.
4. 7 Ekim saldırıları Filistinlilerin görmezden gelinemeyeceğini ya da marjinalleştirilemeyeceğini acımasızca göstermiştir. Saldırılar aynı zamanda, bu saldırıları öngöremeyen ve püskürtmekte yavaş kalan İsrail askeri ve güvenlik kurumlarını da küçük düşürmüştür. İsrail’in ırkçı yöneticileri bu yenilgiyi görkemli bir intikamla cezalandırılmak istemektedir.
5. Netanyahu döneminde etkisi büyük ölçüde artan İsrail aşırı sağı da yeni savaşı, Filistinlilerin işgal altındaki topraklardan kitlesel olarak sürülmesi anlamına gelen ‘transfer’ hayallerini gerçekleştirmek için bir fırsat olarak görüyor. IDF’nin Gazze’deki Filistinlilere güneye, Mısır sınırına doğru ilerleme emri vermesi, onları Sina çölüne sürerek bu hedefi gerçekleştirmeye yönelik bir ilk adım olarak görülüyor. ABD, Mısır hükümetine sınırı açması için baskı yapmaya çalıştı ve Netanyahu da aynı şey için AB’ye lobi yaptı. Bu arada yerleşimciler de Bedevi çobanları Batı Şeria’dan sürmeyi hızlandırdı. Orta Doğu hükümetleri hem İsrail’i hem de Batılı güçleri ikinci bir Nakba’nın bölgede genel bir savaş anlamına geleceği konusunda uyarmalıdır.
6. ABD, Avrupa Birliği ve Batı Avrupa’nın önde gelen devletleri İsrail’i sadece sözle değil, askeri destekle de (ABD örneğinde uçak gemisi filosu, 2000 deniz piyadesi ve hava savunma sistemleri) desteklemeye koştular. Biden yönetimi Hamas ve Putin’i ‘demokrasinin’ düşmanları olarak ilişkilendirmekte kararlı davrandı. Dünyanın geri kalanı için bu, ABD ve NATO’nun Rusya ile vekalet savaşı yürüttüğü, Ukraynalıların meşru müdafaa hakkını destekleyip Moskova’nın işgalini, sivillere ve altyapıya yönelik saldırılarını kınarken, Filistinlilerin aynı hakkını inkar ettiği ve İsrail’in zulmünü görmezden geldiği ikiyüzlülüğün altını çizdi.
7. Aslında İsrail ve Batılı emperyalist destekçileri savunmasız bir konumdadır. İran ve Lübnan’daki Hizbullah savaşa katılırsa IDF zor durumda kalacaktır. ABD bölgedeki kendi askerlerini ve üslerini korumak için acele ediyor, ancak örneğin Suriye ve Yemen’deki hedeflere yaptığı saldırılar, kaçınmaya çalıştığı daha geniş çaplı savaşı hızlandırabilir. Washington aynı zamanda Orta Doğu’daki ekonomik ve siyasi etkisi hızla artan Çin ile ilişkilerini de idare etmeye çalışıyor. Bölgedeki askeri tırmanış, dünya ölçeğinde artan emperyalistler arası rekabeti daha da şiddetlendirebilir. Gazze’deki sivillerin acılarını hafifletmek için ‘insani’ önlemler alması yönünde ABD ve diğer birçok hükümetten İsrail’e yönelik artan baskı da bundan kaynaklanıyor.
8. Gazze kuşatması, baskının yoğun olduğu ülkelerde bile Filistin ile dünya çapında büyük bir dayanışma hareketini tetiklemiştir. Bu hareket, Siyonizm karşıtlığını antisemitizm olarak damgalamaya yönelik son yıllarda yoğunlaşan resmi kampanyalara ve özellikle Avrupa’da Filistin’le dayanışmayı kriminalize etme çabalarına rağmen gelişmiştir. Bazı ülkelerde, Filistin ile dayanışma hareketinin tırmanışına ve büyümesine yeni bir baskı dalgası ve Müslüman karşıtı ırkçılık eşlik etmektedir. Birçok ülkede gösteri yapma hakkı engellenen ve antisemitizmle suçlanan Filistinli ve Müslüman nüfusa yönelik ırkçı saldırılara ve gösterilerin yasaklanmasına karşı çıkıyoruz. Protestocular arasında, İsrail’in kendi adlarına konuşmasına izin vermeyi reddeden ve dünya genelinde sayıları giderek artan Yahudiler de bulunmaktadır. Biz IS Akımı olarak kitlesel gösterilerin inşasında aktif olarak yer aldık ve devam edeceğimize söz veriyoruz. Sosyalistler bu hareketin merkezinde yer almalıdır çünkü bu hareket farklı ülkelerde devrimci solu niteliksel olarak güçlendirecek gerçek bir potansiyel barındırmaktadır.
9. Mevcut Filistin dayanışma hareketi, Siyonizm’in yanında küstahça yer alan egemen sınıflarımıza karşı duyulan derin öfkeye ses veren etkileyici bir halk enternasyonalizmi dalgasını temsil etmektedir. Hükümetlerimiz üzerinde baskı kurmak kilit önemdedir. Odak noktası ülkeden ülkeye değişecektir ancak İsrail büyükelçisinin sınır dışı edilmesi gibi talepler hükümetleri değişime zorlamak için somut bir araç sağlayabilir.
10. Dayanışma sadece sokaklarda ifade edilmemelidir. Kitlesel gösteriler doğrudan ve toplumsal eylemlerle ve örgütlü işçi sınıfı gücünün ortaya konulmasıyla desteklenmelidir. Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar (BDS) hareketi son yıllarda giderek artan bir devlet saldırısına maruz kalmıştır. Hareketi inşa etme çabaları yoğunlaştırılmalıdır. Sendikalar içinde Filistin ile dayanışma özellikle önemlidir. 2021’deki Birlik İntifadası sırasında İtalya’dan Güney Afrika’ya ve ABD’ye kadar dünyanın dört bir yanındaki liman işçileri İsrail’e silah sevkiyatını engelledi. Bu örneği geliştirmemiz gerekiyor. Filistinlilerin özgürlüğüne destek üniversitelerde yeniden ortaya çıktı ve BDS’yi destekleyen militan eylemler güçlü bir radikal öğrenci hareketinin yeniden inşa edilmesine yardımcı olabilir. Aktivistler kendi yerel bölgelerinde BDS’yi yükseltebilirler, örneğin İsrail mallarının süpermarketlerden kaldırılması için çağrıda bulunabilirler.
11. Siyonist yerleşimci sömürgeci İsrail devleti var olduğu sürece Filistin sorununa çözüm bulunamaz. Bu devlet yapısal olarak Filistinlilerin mülksüzleştirilmesi ve baskı altına alınmasına dayanmaktadır. Onlarla barış içinde bir arada yaşayamaz; ya Filistinlilere karşı sürekli savaş yürütmeli ya da aşırı sağın talep ettiği gibi onları yok etmeli veya sürmelidir. Ayrıca 7 Ekim saldırıları, bu devletin Siyonizmin tarihi hedefi olan kendi Yahudi vatandaşlarının güvenliğini dahi garanti edemediğini göstermiştir. Filistin ulusal hareketinin, İsrail topraklarında ve İşgal Altındaki Topraklarda Arapların, Yahudilerin, Müslümanların, Hıristiyanların ve hiçbir dine mensup olmayanların eşit haklara sahip olarak barış içinde bir arada yaşayabilecekleri laik demokratik bir devlete ilişkin özgün vizyonunu destekliyoruz. Filistin’de, Filistin Yönetimi’nin başarısız iki devletçiliğini ve yozlaşmış satılmışlığını reddeden ve önceki intifadaların kitlesel direnişini yeniden inşa etmeye çalışan yeni bir radikal militan kuşağın ortaya çıkmasını çok önemli görüyoruz.
12. Filistinlilerin direnişi bu devletin başarılması için vazgeçilmez bir koşuldur. Ancak Batılı emperyalist bekçi köpeği İsrail’i yenmek için tüm Arap dünyasının gücünün seferber edilmesi gerekmektedir. Yozlaşmış, baskıcı ve emperyalizme sıkı sıkıya bağlı mevcut Arap rejimleri bu mücadeleyi yürütmekten aciz olduklarını uzun zamandır kanıtlamışlardır. Arap Doğu’sunda işçilerin, kent yoksullarının ve köylülerin bu rejimleri devirdiği sosyalist devrim, İsrail’e karşı zaferin koşullarını tamamlayacaktır. 2011’deki ve daha yakın zamanda Cezayir ve Sudan’daki ayaklanmalar bize Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki devrim potansiyeline dair bir fikir verdi. İsrail’in Filistinlilere karşı yürüttüğü vahşi intikam savaşının Batı emperyalizmi için yarattığı tehlikelerin en önemlisi, Arap kitlelerini yeniden sokaklara dökmesidir. Akımımızın kurucusu Tony Cliff’in dediği gibi, Kudüs’e giden yol Kahire’den geçmektedir.
Uluslararası Sosyalist Akım Koordinasyonu, 31 Ekim 2023