Trump’ın eski danışmanlarından biri olan Steve Bannon’ın bir lafı var, oradan başlayalım. Bannon, Trump’ın birinci devlet başkanlığı döneminde danışmanıydı, daha sonra ağırlığı azaldı.
Steve Bannon ‘bir bölgeyi sel baskınına uğratmak’ (flooding the zone) diye tercüme edebileceğimiz bir kavram kullanıyordu; üst üste çok fazla şey yaparak, üst üste saldırarak insanları afallatıp şaşkına çevirmek, moral bozmak, böylelikle de sağ fikirlerin zafer kazanmasını sağlamak.
Bunun uygulanışını şimdi görüyoruz. İlk iki haftada Trump, 200 kadar Kanun Hükmünde Kararname, KHK imzaladı. Bunlar her şeyi kapsıyorlar ve çok korkunçlar.
Trump her şeye aynı anda saldırıyor. LGBT haklarına saldırıyor, siyahi insanların haklarına saldırıyor, kadınların hakkına saldırıyor, devlette çalışan memurların hakkına saldırıyor. Bir sürü bakanlık veya kurumun binalarına kilit vurdu. Eğitim bakanlığını kapattı. İş güvenliğinden sorumlu kurumu kapattı. Yani inanılmaz bir sel baskını yarattı ve bu kasıtlı olarak yapıldı.
Burada iki tehlikeli durum arasında denge tutturmamız gerekiyor. Birincisi, ‘bu adam bir şey yapamaz, sadece bir palyaço’ deyip geçmek. Diğeri de ‘söylediği her söz, verdiği her karar gerçek olacak, her şey mahvoldu, bitti’ diyerek umutsuzluğa düşmek.
Şu noktayı da akılda tutmak gerek; ABD, Avrupa ve birçok başka yerde sağa kayış söz konusuyken; işçi sınıfına, alttakilere saldıran sağ, resmi soldan çok daha kararlı, çok daha bilinçli ve çok daha saldırgan. Bunu görüyoruz. Mesela ABD’de Demokrat Parti, yani sözde muhalefet diyor ki “biz mecliste çoğunluk değiliz, ne yapalım, yani bir şey yapamıyoruz”.
Bir örnek verelim, mesela bu hafta Trump dedi ki, cumartesi gününe kadar Hamas Filistin’deki bütün İsrailli rehineleri bırakmazsa kıyameti koparacağım, kıyamet günü gelecek. Yani Netanyahu’dan bile daha saldırgan bir tehdit savurdu. Ne oldu? Üç rehine bırakıldı, İsrail geri adım attı.
İsrail ateşkes anlaşmasına uymuyordu, fena bir şekilde ihlal ediyordu ama bu kriz olduktan sonra Hamas ‘cumartesi günü hiç kimseyi bırakmayacağım’ dedi ve İsrail geri adım attı. Gazze’ye giren Tır sayısını sınırlıyorlardı, o gün 850 Tır girdi Gazze’ye, yani İsrail izin vermediği bir şeye izin verdi, bir hareket oldu.
Ayrıntılara baktığımızda, niçin böyle oldu? Demek ki Trump ve etrafındaki insanların hareket alanı o kadar da geniş değil. Her şeyi o kadar rahat yapamıyorlar. Bazı sınırları tanımak zorundalar, bunu görmek lazım.
Nasıl böyle oldu? Demek ki Trump bazen gerçekten kafadan atıyor, onun rolü bu ve etrafındaki insanlar bir şekilde bunun sonuçlarıyla uğraşmak zorundalar, bazen Trump’ın söylediği şeyler unutuluyor ve Trump açıklama yapmak zorunda hissetmiyor. Ben böyle dedim ama böyle oldu demiyor. Sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyor, aslında savurduğu tehditten geri adım attı.
Aynı zamanda ABD’de işçi hareketine, sol harekete cepheden ve artarak bir saldırı gerçekleşiyor. LGBTİ+ haklarına, kadınlara, siyahilere ve etnik azınlıkların haklarına çok ciddi bir saldırı var, her şeye aynı anda saldırıyorlar. Bunları konuşabiliriz. Ama burada esas olarak muhalefetin zayıflığının nereden kaynaklandığına bakmamız gerekiyor. Muhalefetin zayıflığı, politik olarak net olmamasından kaynaklanıyor.
Ne yapabilirler? Bir örnek verelim. Şimdi trans hakları tartışması var. Trans haklarının bir sınır (sel bariyeri) olduğunu aylardır söylüyoruz, yani eğer trans haklarını savunmuyorsan muhalefet yapamazsın. Bu konuda çok net olmak lazım, bu opsiyonel bir şey değil. Solda bir sürü kişi bu konuda net değil. Trans haklarına saldırı ABD’de LGBTİ+ haklarına saldırının bir parçası. Biliyorsunuz LGBTİ hakları hareketinin başlangıç yeri ABD’dir.
Stonewall’da bir barda, polisle yaşanan bir çatışmayla başladı Stonewall isyanı. 1970’lerde polis devamlı LGBT’lerin gittiği barları basıyordu, bir akşam insanlar ‘yeter’ dediler ve isyan ettiler. Gerçekten büyük bir isyan oldu. Gey erkekler vardı, lezbiyen kadınlar vardı, trans bireyler vardı. Çok önemli bir isyan. Bütün bir gey özgürlük hareketi oradan başladı.
O bar sonra tarihi bir bar oldu ve karşısındaki küçük park bir anıt parkına çevrildi, Stonewall Anıt Parkı. Şimdi Trump’ın emirleri yüzünden oradaki anıt tabelasından trans kelimesi silindi. Bu, bir saldırının parçası. “Bir alana sel bastırmak” (flood the zone) nasıl işliyor burada görüyoruz; tek bir konuda bile kesin, net muhalefet yapmazsan, yaratılan sele karşı direnmek çok daha zor oluyor.
Diğer yanda Filistin konusuna bakalım. Ne gördük Filistin’de? Trump’ın çıkışlarından biri, ‘dediğimi yapmazsanız orayı kıyamete çeviririm’ şeklindeydi. İkincisi ‘Gazze’yi boşaltacağız, Amerika Gazze’yi alacak’ dedi. ‘Bütün Filistinlileri Gazze’den göndereceğiz, Ürdün ve Mısır’a gidecekler ve biz orada müteahhitlik yapacağız’ dedi. Deniz kenarında bir cennet yaratacağız, tabi Filistinlileri dışlayan, bir cennet yaratacağız diye bir fikri vardı. Bu fikirden vazgeçmek zorunda kaldı.
Niçin vazgeçmek zorunda kaldı? ‘Gazze’den gönderilenleri Mısır ve Ürdün kabul etmezse bu ülkelere giden paraları keseceğiz’ dedi. Tabi ki Ürdün ve Mısır, Orta Doğu’da ABD’den en fazla para alan iki rejim. Sorun neydi? Yani nesnel olarak neden istediğini yapamadı? Çünkü bu iki rejim ki ikisi de sevmediğimiz rejimler, biri krallık diğeri diktatörlük, baktılar ki şayet ülkesinden kovulan Filistinlilerin ülkeye girmesine izin verirsek, rejimlerimiz çöker. Ürdün kralı bunu çok iyi biliyor. Şu anda nüfusunun %30’u Filistinli mültecilerden oluşuyor. Bunlar geçmişte, 1970’lerde Kara Eylül’de filan rejimle ciddi şekilde çatıştılar. Dolayısıyla Filistinlilerin rejim için bir tehlike olacağını biliyorlar. Diğer taraftan Mısır rejimi eski devlet başkanı Sedat’ı asla unutmayacak. Sedat İsrail’le barıştığı için kendi korumaları tarafından öldürüldü. Kendi rejimleri düşeceği için Trump’ın isteğini kabul edemediler. Trump’ın söyledikleri nesnel bir gerçeğe tosladı. Trump ne yaptı? Hiçbir şey söylememiş gibi yaptı. Filistin hakkındaki bu iki önerisi; ‘Cumartesi kıyamet kopar’ ve ‘Gazzelileri oradan göndereceğiz’ birbirine bağlı. Trump sert adam olma, kırıp dökerek yapma peşinde.
Ancak sistemin bazı nesnel gerçekleri var. Burada çok vahşi bir saldırı var ama bu nesnel gerçekler sistemin yapacaklarına ya da sağcı politikacıların yapacaklarına bir sınır koyuyor. Bunu da bilmek lazım, yoksa tamamen umutsuzluğa düşeriz.
Trump gerçekten de çok akıllı bir adam değil. Trump iktidarının etrafındaki, arkasındaki insanların, özellikle bu teknoloji sermayesinden gelen Elon Musk, Peter Thiel, Mark Zuckerberg gibi korkunç insanların, kendilerine para aktarmak için kullanmak istedikleri bir iktidar var ama Trump’ın her lafını, nesnel gerçeklere rağmen ciddiye almak zorunda değiliz.
Biraz bunların hareket alanını sınırlayan nesnel gerçeklerin üzerinde durmak istiyorum. Tabi ki nihai çözüm aşağıdan gelen işçi sınıfı mücadelesi. Solun ırkçılığa karşı, milliyetçiliğe karşı, savaşa karşı mücadelesi.
Sınırlayıcı nesnel gerçekler konusunda başka bir örnek verelim. ABD, dünyanın en büyük ekonomisi, dünyanın en güçlü ordusuna sahip, bunlara rağmen yine de her istediğini yapamıyor. Son elli senedir birçok önemli yenilgi almış bir iktidar. Vietnam’da yenildi, Afganistan’da yenildi. Afganistan’da yirmi sene Taliban’a karşı savaştı, şu an kim iktidarda? Taliban. Vietnam’da kim kazandı? Vietnamlılar kazandı, yani ABD her istediğini yapamıyor.
Bu saldırıyı doğru bir şekilde değerlendirmek lazım. Trump eğitim bakanlığına kilit vurdu. Kapitalist devleti yok mu ediyor? Hayır. Elon Musk, dünyanın en zengin adamı, bir yandan devletin bazı kanatlarına saldırmakla meşgul diğer yandan Elon Musk’ın parası nereden geldi? Devletten. Elon Musk’ın Tesla, SpaceX ve bir de güneş paneli şirketi var. Her üç işletmede de paranın çoğu kendi üretiminden değil devletten geliyor. Devletin getirdiği kurallar sayesinde, Tesla berbat arabalar üretmesine rağmen, tam elektrikli araba ürettiği için diğer elektrikli araba üreten şirketlerden General Motors’dan, Ford’dan inanılmaz miktarda para aldı. SpaceX’in geliri yine devletten, Savunma Bakanlığından inanılmaz paralar alıyor.
Bu durumda şunu görüyoruz; Filistin’de direnen bir Hamas, nesnel gerçekleri inkâr edemeyen bir Ürdün kralı ve Mısır diktatörü, Trump’ın dediklerini boşa çıkarttı. Bu bizim için bir umut ışığı. Demek ki direniş mümkün, sağın yükselişine karşı direnmek mümkün ve gerekli elbette. Nerede umut yok, bunu ABD’de çok net görüyoruz: resmi muhalefet. Trump’ın saldırılarına karşı Demokrat Parti, yani resmi muhalefet hiçbir işe yaramıyor. Hiçbir şey yapamıyorlar, sadece ellerini kaldırıyorlar. Bunun önemli sebeplerinden birisi Demokrat Partinin kendisi Trump ne kadar berbat şeyler yapıyorsa Biden ondan önce aynısını yaptı ya da önerdi. Filistin konusunda Biden ve Trump arasında sadece bir görünüm farkı var. Yapmaya çalıştıkları ve yapamadıkları aynı. Biden da Filistinlileri Gazze’den kovmak istedi Trump da. Biden da bunu yapamadı Trump da. Trump daha ileri gitti, açıkça söyledi ve sanki bir hafta içinde olacakmış gibi konuştu ama sonunda o da geri basmak zorunda kaldı.
Toparlamak gerekirse; devlete güvenemeyiz, resmi muhalefete güvenemeyiz, her alanda ideolojik bir mücadele vermek zorundayız. Troçki diyor ki, işçi sınıfının direnişi buhardır, buhar için bir piston lazım, piston partidir. Ancak buhar olmadan piston hiçbir işe yaramıyor. Şu anda bakıyoruz ortada çok fazla buhar yok, işçi sınıfı hareketi oldukça geri itildi. Bizim sorumluluğumuz ırkçılığa, milliyetçiliğe ve bu tür saldırılara karşı alternatifin olduğu ve bunlara karşı hareket edebileceğimiz fikrinde ısrar etmek. Ancak aşağıdan gelen mücadele işçi sınıfına karşı bu saldırıyı durdurabilir.
Her zaman akılda tutmak lazım, devletin ve sermayenin kontrol gücü o kadar eksiksiz değil. Bizim yapacağımız ırkçılığa karşı, transfobiye karşı, homofobiye karşı, cinsiyetçiliğe karşı ideolojik mücadele inanılmaz bir önem taşıyor çünkü sağın saldırısını gerçekleştirmek için kullandığı, bizi bölen fikirler bunlar.